eylüle...
Sizin bulunduğunuz yerlerde havalar şu an ne alemde bilmiyorum ama burlarda ciddi bir serinleme söz konusu havalarda ve ağızlardan dökülen: “İşte yine geldi ya Eylül girdik artık sonbahara”, “Deniz mevsimi de bitti artık herkes döndü.”, bunlardan daha sık olarak da “Artık baharlar yaşanmaz oldu zaten. Bir yaz, bir kış, hemen atlıyorsun birinden diğerine.
İşte bunlar bu aralar çok sık duyduğum ve duymaktan ciddi anlamda sıkılmaya başladığım cümleler.
Sizi bilmem ama benim hiç de katılasım yok bu cümlelerin hiçbirine. Ya en basitinden düşünsenize hiç çocuğuna Mart ya da Ocak diye isim koymuş anne babaya hiç rastlamadım ben Eylül adını taşıyan şanslı çocuklar çok. Diğer taraftan sonbaharlar hala yaşanıyoren azından benim yaşadığım şehirlerde. Hala o renk cümbüşünü yakalayıp sonuna kadar tadını çıkarabiliyorum. Biyolojik kentim ( yani ailemin yaşadığı, benim içinde doğduğum ama buna rağmen hiçbir aitlik hissetmediğim sınır şehri) Edirne’nin özellikle Söğütlük vardır tam eylüldür zamanı sarı, yeşil ve kahverenginin ve tüm bunlar hepsi bizimle. Ama sadece bakmasını ve bakmaktan da öte görmesini bilene. Öyle herkese değil… Karaağaç ve Kapıkule yollarının da hakkını vermek lazım şimdi. Birinde Bulgaristan, diğerinde Yunanistan’la sınır oluşturan noktalarla biter bu iki yolların sonu. Türkiye’deki son zamanlarınızdır ve sizi sınırdan çıktığınızda buraları daha çok özleyesiniz diye bir çaba içindeymişlercesine tadını çıkarılası yollardır. Sınırda da bitmez renkler. Sonbahar ve renk ya bu sınır mı dinleyecek? Gümrük kapılarının ötesinde de var bu renklerin aynısından.
Benim kentim yani içinde yaşamaktan dolayı kendimi şanslı hissettiğim kentim güvenli bölge Ankara kıskanır şimdi. Onun da hakkını verelim. Oralarda da farklıdır Eylül. Hem artık doğalgaz sağolsun ki Karbonmonoksit sonbaharlar değil Ankara’da yaşanan. Bol oksijenli ve beraber Tunalı Hilmiye gitme ihtimalini sevdiğiniz insan varsa daha da güzelleşecek bir sonbahar yaşarsınız benden garanti. Bol oksijenli, yine bol sarılı, bol kahverengili sonbaharlar.
En güzel yaşanan yeri de tabii ki Ulus, tabii ki Kale civarı ve tabii ki Hisar Parkı. Laf olsun diye söylemiyorum kendinizi bulursunuz orda. Yanda mutlaka bastonlu düşüncelere dalmış gitmiş, sanki saatlerdir orda izlenimini veren yaşlı amca olur. Arkadan Kalespor yıldızlarının sesleri, aşağıdan da adını bilmediğim ve bir türlü öğrenme zahmetine de katlanmadığım okuldan zil sesleri-teneffüs-zil sesleri diye devam eden hiç bitmeyecekmiş gibi gelen sesler. Artık renklerinden bahsetmiyorum kapmış olmanız bekleniyor.
Yeni demek istiyorum ki ben şanslıyım Eylül’ü yaşayabildiğim için ama benim kızdığım aynı şehirleri paylaştığım insanların Eylül’den yakınıp durmaları… Yok Eylül ayrılık mevsimiymiş, yok hüzün basarmış insanları. Ya şimdi siz ayrılacaksanız Eylülün suçu ne? Ne bu ilişki, ne bu çelişki derler insana… Ayrılık değil tam tersine birleşme mevsimidir bence sonbahar. Ha siz ille de yok Eylül ayrılık ayıymış öyle duyduk biz ayrılacağız derseniz kim tutar, buyrun…
Önce güneş daha erken batmaya başlar, akşam olur, herkes evine girer erkenden. Tabii bu sokaktaki mahalle maçını bırakıp eve girmeyi sonuna kadar reddeden çocuklar için sevilenecek bir durum değil pek kabul ediyorum ama bu yazının hedef kitlesinin yani sizin 18 yaş üzeri olduğunuz düşünüldüğünde siz bu bahaneden muhafsınız hiç boşuna yeltenmeyin.
Sonra okullar açılır, okula dönüş zamanıdır, sıkı dostlar tekrar birarada, kantin geyiklerine geri dönüştür bu zamanlar…
İnsanlar daha bir birbirine döner gibi geliyor bana… Düşünsenize yazın o nemli, bunaltıcı sıcağında omzunuzdaki bir kol bile ağır gelmez mi size? Eylülde serinlik başlayınca birbirine yaklaşır. Ya işte fizik konunu bu önüne geçilir mi? Sıcakta genleşip uzaklaşır molekül denilen şeyler birbirinden. Soğukta da birbirine yaklaşır. (Böyle miydi, bilen varsa…)
Eylül geldi haberi olmayanlara duyrulur…
Eylülü görmezden gelmek o kadar kolay değil!
Gün erken kararacak…
Sonra okullar açılacak…
Herşeye rağmen eylüller gelip geçecek
Bilinir bu da neden hep allak bullak olunur neden sarsar anlamıyorumm…
Tam zamanı şimdi yaz rehavetinden sıyrılıp baharı yakalamanın zamanı…
Daha kaç eylül var ki yaşayacağımızdan emin olduğumuz…
Ya da kaçıncı Eylülündeyiz hayatın…
İşte yine Eylül…
Yağmurlarla yıkanmış ışıklarla hüzün ve aşk zamanı…
Alıştığımız gibi olmayacak artık yaşam…
özlem
İşte bunlar bu aralar çok sık duyduğum ve duymaktan ciddi anlamda sıkılmaya başladığım cümleler.
Sizi bilmem ama benim hiç de katılasım yok bu cümlelerin hiçbirine. Ya en basitinden düşünsenize hiç çocuğuna Mart ya da Ocak diye isim koymuş anne babaya hiç rastlamadım ben Eylül adını taşıyan şanslı çocuklar çok. Diğer taraftan sonbaharlar hala yaşanıyoren azından benim yaşadığım şehirlerde. Hala o renk cümbüşünü yakalayıp sonuna kadar tadını çıkarabiliyorum. Biyolojik kentim ( yani ailemin yaşadığı, benim içinde doğduğum ama buna rağmen hiçbir aitlik hissetmediğim sınır şehri) Edirne’nin özellikle Söğütlük vardır tam eylüldür zamanı sarı, yeşil ve kahverenginin ve tüm bunlar hepsi bizimle. Ama sadece bakmasını ve bakmaktan da öte görmesini bilene. Öyle herkese değil… Karaağaç ve Kapıkule yollarının da hakkını vermek lazım şimdi. Birinde Bulgaristan, diğerinde Yunanistan’la sınır oluşturan noktalarla biter bu iki yolların sonu. Türkiye’deki son zamanlarınızdır ve sizi sınırdan çıktığınızda buraları daha çok özleyesiniz diye bir çaba içindeymişlercesine tadını çıkarılası yollardır. Sınırda da bitmez renkler. Sonbahar ve renk ya bu sınır mı dinleyecek? Gümrük kapılarının ötesinde de var bu renklerin aynısından.
Benim kentim yani içinde yaşamaktan dolayı kendimi şanslı hissettiğim kentim güvenli bölge Ankara kıskanır şimdi. Onun da hakkını verelim. Oralarda da farklıdır Eylül. Hem artık doğalgaz sağolsun ki Karbonmonoksit sonbaharlar değil Ankara’da yaşanan. Bol oksijenli ve beraber Tunalı Hilmiye gitme ihtimalini sevdiğiniz insan varsa daha da güzelleşecek bir sonbahar yaşarsınız benden garanti. Bol oksijenli, yine bol sarılı, bol kahverengili sonbaharlar.
En güzel yaşanan yeri de tabii ki Ulus, tabii ki Kale civarı ve tabii ki Hisar Parkı. Laf olsun diye söylemiyorum kendinizi bulursunuz orda. Yanda mutlaka bastonlu düşüncelere dalmış gitmiş, sanki saatlerdir orda izlenimini veren yaşlı amca olur. Arkadan Kalespor yıldızlarının sesleri, aşağıdan da adını bilmediğim ve bir türlü öğrenme zahmetine de katlanmadığım okuldan zil sesleri-teneffüs-zil sesleri diye devam eden hiç bitmeyecekmiş gibi gelen sesler. Artık renklerinden bahsetmiyorum kapmış olmanız bekleniyor.
Yeni demek istiyorum ki ben şanslıyım Eylül’ü yaşayabildiğim için ama benim kızdığım aynı şehirleri paylaştığım insanların Eylül’den yakınıp durmaları… Yok Eylül ayrılık mevsimiymiş, yok hüzün basarmış insanları. Ya şimdi siz ayrılacaksanız Eylülün suçu ne? Ne bu ilişki, ne bu çelişki derler insana… Ayrılık değil tam tersine birleşme mevsimidir bence sonbahar. Ha siz ille de yok Eylül ayrılık ayıymış öyle duyduk biz ayrılacağız derseniz kim tutar, buyrun…
Önce güneş daha erken batmaya başlar, akşam olur, herkes evine girer erkenden. Tabii bu sokaktaki mahalle maçını bırakıp eve girmeyi sonuna kadar reddeden çocuklar için sevilenecek bir durum değil pek kabul ediyorum ama bu yazının hedef kitlesinin yani sizin 18 yaş üzeri olduğunuz düşünüldüğünde siz bu bahaneden muhafsınız hiç boşuna yeltenmeyin.
Sonra okullar açılır, okula dönüş zamanıdır, sıkı dostlar tekrar birarada, kantin geyiklerine geri dönüştür bu zamanlar…
İnsanlar daha bir birbirine döner gibi geliyor bana… Düşünsenize yazın o nemli, bunaltıcı sıcağında omzunuzdaki bir kol bile ağır gelmez mi size? Eylülde serinlik başlayınca birbirine yaklaşır. Ya işte fizik konunu bu önüne geçilir mi? Sıcakta genleşip uzaklaşır molekül denilen şeyler birbirinden. Soğukta da birbirine yaklaşır. (Böyle miydi, bilen varsa…)
Eylül geldi haberi olmayanlara duyrulur…
Eylülü görmezden gelmek o kadar kolay değil!
Gün erken kararacak…
Sonra okullar açılacak…
Herşeye rağmen eylüller gelip geçecek
Bilinir bu da neden hep allak bullak olunur neden sarsar anlamıyorumm…
Tam zamanı şimdi yaz rehavetinden sıyrılıp baharı yakalamanın zamanı…
Daha kaç eylül var ki yaşayacağımızdan emin olduğumuz…
Ya da kaçıncı Eylülündeyiz hayatın…
İşte yine Eylül…
Yağmurlarla yıkanmış ışıklarla hüzün ve aşk zamanı…
Alıştığımız gibi olmayacak artık yaşam…
özlem
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home