Perşembe, Mart 30, 2006
“Güneş, ay;
Güneş, ay;
Bir sefer daha güneş,
Ve nihayet yine ay..
Güneş yine doğdu ya,
Akşam yine batacak.
Bu yüzden sen,
Doğmadı say…”
Salı, Mart 28, 2006
Orman Haftası Kutlamaları ve Ağaç Dikme Bayramı
2 haftadan fazla zamandır okuldaki sıkı çalışmalar nihayet bitti.
Gecikmeli Orman Haftası ertelenince bugüne kalmıştı.
İşte o kutlama, bayram.
Bugün...
Hazırlıklar başlasın.
Yoldayız...
Hala...
Koro sırasını bekliyor...
Nasıl profesyonellerdi bir görseniz...
Betül Öğretmenim resimlerle meşgul.
Ellerinize sağlık öğretmenim.
Mesajımız çok net: Lafta kalmasın diye...
Herkes unutmasın, aklının bir köşesine yazsın diye Akrostiş yazdı çocuklar.
Harf harf anlattılar ağaç ne kadar önemli hayat için
Edirne Valimiz Nusret Miroğlu tam zamanında geldi bekletmeden.
Protokol hep ciddi olmaz ya bu kez içten gülümsüyorlar.
Çocuk her yerde çocuk. Koştu sahnenin ortasına.
Hopladı zıpladı.
Renkleri hoşuna gitti belli ki tüm çiçeklere teker teker dokundu.
Protokolden gazetecilere kadar herkesi çok eğlendirdi.
Ne bilsin kuralı, protokolü.
En güzel çağında şimdi.
Bizim ufaklık benim kameraya merak saldı.
Nasıl da bilir gibi tutuyor.
On parmakta on marifet.
Onlar sahnede, ayakkabılar bekliyor.
Sanatçılar toplu ağaç dikiminde :)
(O rüzgara açık alanda ne kadar yaşar bilemem ama)
Çok anlamlı...
Hem bugün dikilen fidanlar, hem de bizim fidanlar.
Yani Onlar resimde gördükleriniz.
Müge Öğretmenim kısacık zamanda çok güzel 3 şarkı hazırladı çocuklarla beraber.
Çok geç oldu programa katılması ama çok da iyi oldu.
Ona da söyledim: 3. polifonik şarkı harikaydı...
Bu kez müzikal kendi okulumuzda...
Vali Fahri Yücel öğrencileri için bir kez daha...
Ses Teknisyenim Mert ve Akrostiş sanatçılarımla iş başındayız.
Müzikten sorumluyuz ya herkes pür dikkat, aman hata vermeyelim.
2 programı da sunmuşuz.
Artık eğlenceyi hakettik.
Okul bahçesinde parti zamanı...
Pazartesi, Mart 27, 2006
Cuma, Mart 24, 2006
Beklenmişiz, geç kaldık...
Sabah karanlık başladı, öyle gidecek sandım, korktum.
Simsiyah bulutlar kaplamış her yeri, rüzgar niyeti bozmuş kontrolsüz esiyor.
Yağmur fena yakalamış, şemsiye açılmıyor...
Islandım, üşüdüm..
Okula varmak çileli oldu işin özeti...
Okulumuzdaki öğretmenlerden birinin annesinden konuşuluyordu derse girene kadar.
O arada Müdürümüz girdi odaya ve kötü haberi verdi: Kaybetmişler...
Üzerine devam etti; okuldaki şiddet olaylarının artışı ve biz öğretmenlere düşen önlemler...
Kurtlar Vadisi gerçeği gözümüzün içine çoktan girmişken, 8. sınıf öğrencisi ÇOCUKlar "Namus belası---Kız Davası" na kalplerine bıçakları saplarken, sonra özendikleri Polat Alemdar olduğu açığa çıkarken... Tabii doğrudur, biz öğretmenlere çok görev düşüyor.. Onlar özendirsin silahları biz "tukaka" diyelim. Dinlerler değil mi bizi??
Dedim ya kötü haberler bitmeyecek sandım, bir başladı akacak...
Dersler olağan aktı gitti.
Ergenlik sorunları + OKS stresiyle iyice konrolsüzleşen bir sınıftan sinirden ellerim titrerken çıkıyorum... Neyse ki bir sonraki ders özür dilemeyi akıl ettiler. En azından...
Tamam artık böyle biter bugün derken o gün sınıf öğretmeni olduğum sınıfla Huzurevine gitmeyi planladığımız geliyor...
Diziyoruz sıraya, düşüyoruz yola...
Hani şu hep önünden geçeriz de ne yaşanır içinde hiç aklımıza gelmez binalardan biri işte.
Görevliyi takipten sonra uzun koridorlar ve merdivenler sonrası onların yanındayız...
Onlar işte Huzurevinin sakinleri...
Biz onlara neşe mi verecektik, onlar mı karıştı biraz. O kadar beklenmişiz ki insan geç kaldım yine duygusuna kapılıyor..
Çocuklarımın hepsine kocaman bir AFERİN...
Çünkü girmeden önceki uyarılarımızı dikkate aldılar.
Hepsinin ellerini öptüler, çiçeklerini, hediyelerini verdiler, Huzurevinin huzurunu gürültü yapıp dağıtmadılar, tüm salona dağılıp herkesin gönlünü hoş ettiler. Hepsiyle tek tek ilgilendiler...
Getirdikleri eşarpları elleriyle bağladılar, patikleri giydirdiler.
Beraber türküler söyledik, ağladılar teselli ettik..
Bir Amca duymadı, kulağına bağırdık...
Ellerini aldık avuçlarımıza, sarıldık...
Ders zilini bekleyen çocukları zor ayırdık yanlarından.
"Öğretmenim, ne olur gitmeyelim, biraz daha lütfen..."
Yine geliriz deyip kandırabildik.
Umarım bu hevesleri bitmez, biz Amire Öğretmenimle getiririz, yeter ki istesinler...
"Yine gelin, hep gelin" dediler... Ordayız artık, kurtuluş yok bizden...
Gün karanlık bitecek diye korkmuştum, iyi ki ordaydık...
Kimin kime daha çok ihtiyacı varmış, hesabı zor.
Huzurevi bize de huzurmuş, öğrendik...
Pazartesi, Mart 20, 2006
İSTANBUL GEZİMİZDEN..
Ayıptır söylemesi biz bu Pazar benzeri az görülür bir İstanbul gezisi yaptık..
Emeği geçen herkese başta Kafile Başkanımız Amire Hocam'a (burda da Rehberim (iz)
sohbetleriyle yolu çekilir kılan öğretmen arkadaşlarıma,
sonra bizi yol boyunca kahvesiz bırakmayan servisini esirgemeyen Host Amcamıza,
bizi sağ salim götürüp getiren şoförlerimize,
uslu durup bizi yormayan öğrencilerime,
TEŞEKKÜRLER...
Bu gezi zaten unutulmaz ama fotoğraflar da yardımcı olsun hafızaya kazımaya
İşte onlardan birkaçı
aferin çocuklar
:)