Pazartesi, Mayıs 29, 2006

BUNLAR EL YAPIMI FOTOĞRAFLAR...



Amasra öyle bir iki fotoğrafla özetlenecek gibi değil.
Bu fotoğrafların farkı dijital olmamaları...
Üzerlerinde ciddi emek var:
Önce gökyüzüne bakılıyor, ışık ayarı için. Güneşli mi kapalı mı.
Işık ayarından sonra netlik ayarı.
Çekilecek alan belirlendikten sonra netlik ayarı, uzaklığa oranla.
İki kez basılacak deklanşöre: İlki yarım, ikincisi tam...
36 poz bitsin diye beklenecek.
Öyle anında görmek yok : Merak edeceksin. Sabır lazım..
Beğenmediğini silmek de yok haliyle.
O kadar emek vermişsin, kötü de olsa, kıyamazsın. Saklayacaksın artık el mahkum :)
Nadir olur ama bu kez Amasra şerefine 36 pozun 36 sını hiç hatasız, firesiz.
Seçmek zor oldu ama birkaçı burda...
Dijitallerle aradaki 36 farkı bulalım hadi...
Ahşap evlerden
İlk karelerden.
(Bunları çekerken bu akşam nerde kalacağımız belli değildi.
Ayarlanıyordu, biz dayanamayıp kısa bir tura çıktık. Günün en güzel saatleri, kaçmazdı, kaçmadı.
Kalacak yer: halledildi. :)
Küçük Liman Caddesi.
En iyi balıkçı lokantaları ve Almira Cafe bu cadde üzerinde...
Yol notları temize çekiliyor, sahilde verilen molada
Şanslı ayaklar yine
Büyük Liman Caddesi arkada.
Bu da bir Amasra klasiği.
Karadeniz insanının pratik zekası:
Çizme saksıda çiçekler...

Salı, Mayıs 23, 2006

AMASRA'YA YOLUN DÜŞERSE YAPMADAN DÖNME...

Amasra'da balık ( Barbun özellikle) ve salata yemeden (16 çeşit ot ve sebzeden yapılıyormuş ama biz 15 ini sayabildik)
Sokak aralarında çocuklarla ve yaşlılarla sohbet etmeden süper diyolaglar yaşanıyor.
Örnek 1:
(Çocuklar toka satıyor ve bizim ellimizde 20 YTL ve 45 Kuruş var. Toka da 50 kuruş.
Biz: 450 bin lira versek olur mu?
Mavili çocuk: Olur. 450 de olur 600 de olur. Ya da siz çıkın tepeye ben inerken veririm para üstünü. Yani o arada o kadar toka satacak, para toplanacak, bize de üstünü verebilecek.
Büyüdükçe bu temizlik kalmayacak.
Kalsan bu yaşında hep...
Örnek 2: Rehberime pası veriyorum onu da o anlatsın :)

Falezlerde mola vermeden

Çiçeklere ve daha önce hiç görmediğiniz böceklere bakmadan...

Panaromik Amasra'ya bakmadan

Dağ yürüyüşü biraz yorucu kabul ama bu görüntüye değiyor...


Çekiciler Çarşısında alışveriş yapmadan

Belvü Palas'ta misafir olmadan

Gün batımını Almira Cafeden izlemeden.

Hava kapalıydı biz pek yakalayamadık ama çok güzel olduğunu söylediler. Biz bu kadarını yakaladık. Gün batımı kızıllığı değil pembeliğiydi bizimki

Büyük Liman caddesinde teknelerin üzerinde oturmadan.

(Şansımıza bu görüntünün üzerine bir de müzik zevki çok gelişmiş bir balıkçının teknesinden yükselen müzik de eklendi

Perşembe, Mayıs 18, 2006

İstanbul Bölüm 1

Haftasonu kaçış planı İstanbul'a.
İstanbullular haftasonu kaçış planlarını sakin yerlere yaparlar, biz de kaçaklardan boşalan yerleri doldurduk işte...Cumartesi ELT seminerine katıldık. Pazar da Adalar'a...
2 bölümde anlatmak lazım
Seminerde ilk oturum : Hugh Dellar
İyi bir konuşmacı, anlattıkları da çok güzel.
Önemli olan bu konuşulanları sınıfa uygulayabilmek.
Zor olan da bu ya zaten. (Türkiye şartlarında hayal gibi)
Seminer çıkışı: Aydınlanma Çağımızdayız.
:)

Rasgele

Galata köprüsü
Taksim-İstiklal.
Bu kadar insan nereye yürüyor, nereye kayboluyor yolun sonunda
Kalabalık akıyor, yolun sonuna doğru incele incele azalıyor.
Ama güzel yer, keşke Edirne'de de olsa derim her gidişimde.


Taksim-Ortaköy arası trafik. İstanbul'da olduğunu hatırlayacaksın.
O kadar kolay değil arabaların arasından ufaktan görünen denize ulaşmak.
Biraz bunalacaksın ki hakedebilesin.
Ha gayret...
Ortaköy'e uğramadan olmazdı.
Haydarpaşa
Türk filmlerini hatırlatıyor bana.
Hani şu saçları iki yanda örülü saf kız evinden kaçıp böyük şehere gelmiş binbir hayalle, merdivenleri çıkıyor elinde mavi bavulu
En Avcı Martı Ödülü
Havada kaptı atılan bütün simitleri
Şanslı ayaklar.
Nerde var bu keyif?
:)

Martılar Adaya kadar takipte.

Bizi mi çok sevdiler, simitleri mi??

:)

Çarşamba, Mayıs 17, 2006

İstanbul Bölüm 2


Kaldığımız yerden devam...
Faytoncumuz denememi teklif edince dayanamadım.
Geçtim öne, aldım dizginleri ama dizginleri almak pek iyi bir fikir değilmiş.
Atlar beni ciddiye aldılar ve hareketlendiler.
Neyse ki sahipleri durdurdu.
"Yoksa" sını düşünmek istemiyorum. :)
Ada sakinlerinden Tay ve annesi
Adada yenmesi gereken balık tabii. Ama benim gibiyseniz (pek balık sevmeyenlerden) seçenek bol.
Biz meydandaki Portofino Cafeyi tercih ettik.
Fena seçim değilmiş.
Görülebilecek en geniş servis.
Tabakta değil tepside geliyor zaten.
Dayanamadım fotoğrafladım.
Adres: Portofino Cafe. (Adaya ayak basınca dönüş biletinizi alıp, dümdüz ilerleyin. Saat kulesini görünce durun. Sola çevirin başınızı.
Orda işte...
Yürüyerek çıktığımız keşif turundan kareler.
Fotoğraf çekmekten pek ilerleyemedik.
Ama bence değdi.

Dönüşteyiz

Artık sonlardayız.

İstanbulun en sevdiğim yerlerinden Eminönünde bitti Adalar yolculuğu.

Burdan mı?

Trambay-Metro- Esenler-Edirne-Ev

Salı, Mayıs 09, 2006

Nöbet Ertesi Karaağaç...


İyi gündü bügün yine iyi...
Hayatın artı kısmına kaydedilmeyi haketti.
Aslında yoğundu okul.
Nöbet günüm.
Düşünün işte. 500 den fazla öğrenci, tenefüslerde ne kadar uslu !?! çocuklar olacaklarını, derslerdeki stresi tenefüslerde de bahçede kitap okuyarak, sessiz sakin oturarak geçiriyorlar. İnanın biz nöbetçi öğretmenlere hiç sorun çıkarmıyorlar.
Tenis raketleri yüzünden kavga etmiyorlar, masaları kardeş kardeş paylaşıyorlar.
Birbirlerini yerlere yatırıp gıdıklamıyorlar.
Çok iyi çocuklar onlar çoookkk....
Sadece 3 saat vardı bugün. İmzaladığımız kontrata uyarak bahçeye indik 1 saatte. Sanki onlar bana verdikleri her sözü tutuyorlarmış gibi...
Bu çocuklar çok değişik...
Mis gibi sınıfta oturmak varken, merdivenlere oturmayı tercih ediyorlar.
Bahçedeler ya sorun değil nerde oturdukları.
Ama sıkı çalıştılar, pişman olmadım bahçede ders kararını verdiğime.
Herşey Özgün olmak için...

Nöbet vukuatsız geçti.

Neyse ki Sağlık Ocağına taşınmadık bugün..

Sağ salimiz....

Yoğun günün ardından hakettiğimiz kaçış planının ilk aşaması... Karağaç yolu...

Huzur bu yolun özeti...

Bir de üzerine yağmur...

Aç arabanın camlarını, dolsun içeri toprak kokusu...


Köşe Kahvenin tavanı yeşil.

Bakın..

Her tenefüste içtim tamam ama bu çay başkaydı :)
Bu Köşe Kahve çayı

Cumartesi, Mayıs 06, 2006

GELENEKSEL HIDIRELLEZ ŞENLİKLERİ

İtiraf edeyim, ilk başta sabahın erken saatinde kalkıp gitmek zor gelmişti.
Görev belgelerine imza atarken çok da memnun değildim.
Ama resmi görev bu. Kaçışı yok...
Hem Gönül Öğretmenimi yalnız bırakmak da olmazdı. :)
2. Geleneksel Hıdırellez Şenlikleri görevi bu.
Çocuklarla kortej geçişine katılacağız, şenlik alanında bir görev yok.
Orda Serbest Görev :)
Her resmi görev böyle olsa...
Faytonlarla şehir turu.
Hem de Makam araçlarının bile önünde gidiyorsun.
Bakan, Vali, belediye başkanı bütün protokol arkadaydı.
Çocuklar önde... (Eee tabii biz de)
Her zaman böyle fırsat olmaz.
Katibi arar gözler :)
:)
Faytonbaşı
Ben yanımdaki bu güzellikle yaptım Fayton turunu
Misafir ekiplerin gösterisi
Şenlik alanından...
Bulgaristan Ekibi
Çok miniklerdi ama iyi oynuyorlar.
Çok çalışmışlar belliydi.

Arkadaşlığın resmi.

Bulgar ve Türk çocuklar birarada

web site counters
Expedia Coupon
Locations of visitors to this page