Çarşamba, Kasım 29, 2006

Harikalar, kaçırdığım programlara yanarım :(



Yönetmen:
İsmail Güngör
Yapımcı:
İsmail Güngör ve Serkan Kardaş
Sunucular:
Funda Arar,Kıraç
Biliyoruz, bıktınız.
Çoğu birbirinin aynı, nitelikli müzikten uzak, müzik - eğlence adı altında sizlere sunulan programları izlemekten çok sıkıldınız.
Oysa, şöyle sevdiğiniz isimlerin sunduğu, hatta yine sevdiğiniz isimlerin konuk olacağı ve kaliteli müzikleri dinleyebileceğiniz programlar olsa diye düşünüyorsunuz.
Bir taraftan eğlenceli ve hoş vakit geçirip, müziğe ve sohbete doyarken bir taraftan da şansı yakalayabileceğiniz bir program hoş olmaz mı?
Elbette olur.
Şans sizinle olsun
TRT-1 ekranlarına gelen “Gölgeler”, inanıyoruz ki, 70 dakika boyunca çok güzel vakit geçirmenize aracı olacak.
Bir taraftan da “Şans Topu” çekilişiyle şansı yakalama fırsatı bulacaksınız.
Sevdiğiniz sanatçıların, yorumlarını genelde “canlı” yapacakları programda, ayrıca sunucularla da düetler yer alacak. S
unucuların kim olduğunu söylemeyi mi unuttuk?
Olur mu hiç, “tatlıyı” sona saklıyoruz.
Sesleriyle, yorumlarıyla, besteleriyle kulağımızda harika tınılar bırakan iki ünlü isim sunuyor “Gölgeler”i: Kıraç ve Funda Arar...
Hiç kuşkusuz bu iki isimle hem müzik dolu dakikalar, hem de müzik tadında sohbetler izleyeceğiz TRT ekranlarında.
Funda Arar ve Kıraç, her hafta iki konuk ağırlayacaklar. Ustalar anılacak
Programa müzik dünyasının unutulmaz yıldızları da konuk olacak.
“Gölgeler”de her hafta, unutulmaz beste ve yorumlara imzalarını atmış, ancak bugün aramızda olmayan ustalardan birisi anılacak.
Cem Karaca, Barış Manço, Elvis Presley gibi müzikseverlerin gönlünde yaşayan ustalarla nostaljik yolculuklara çıkılacak.
Elbette, Neşet Ertaş gibi, varlığıyla bizleri mutlu eden ustalar da programı eserleriyle onurlandıracaklar.
Yayın
29.11.2006 20:30 / TRT1
(Kaynak:www.trt.net.tr/wwwtrt/progdetay.aspx?tur=TV&proid=4266 - 42k )

Cumartesi, Kasım 25, 2006

24 KASIMDI :)



Ne mutlu bize ki bize özel bir günümüz var. Hem de Dünya Öğretmenler gününün dışında Türk Öğretmenlere özel bir gün.
24 Kasım 1981 den bu yana 24 Kasım bizim.
Kendimi bildim bileli kutluyorum ben bu günü.
Annemlerle başladı kutlamalar.
Zaten hayatım öğretmen odalarında geçti.
Öğretmenler günlerini beklerdim ben hep.
Çünkü anne-babamın öğrencileri köy çocukları hediyeler getirirlerdi.
Selpaklar, yün patikler, eşarplar.
En büyük keyfiydi işin o günün akşamı o selpakları saymak.
En güzel kokanları yürütüp kendi dolabıma saklardım.
Şimsi sıra bende.
Bana hediyeler getiriyor öğrencilerim.
Fotoğraf çerçeveleri, pelüş anahtarlıklar, ayıcıklı kupalar, defterler, bol bol çiçek.
Yakında bir hediyelik eşya dükkanı açabilecek kadar hediye olacak.
Ama kıyamam.
Belki Oyuncak Müzesi açarım ben de Sunay Akın gibi.
Dünden 1-2 kare...


uzun ve yorucu törenden sonra yemeği hak ettik sanırım.

Biz bir aileyiz. :)

Gönül Öğretmenim.

Daha önce de bahsetmişimdir ondan.

Her öğretmen özeldir.

Ama onunla çok taze bir olay yaşadığımız için yazmam gerek.

O öğretmenliği annelikle de harmanlıyor.

Öğrencilerinden bir benim dersime girerken hastalanınca sağlık ocağına indirdim.

O da geldi hemen.

Başucundan ayrılmadı.

Dayanamayınca çıktı koridorda ağladı, tekrar geldi.

Annesi yetişememişti, ambulans gelince öğrencisiyle hastaeye gitti.

Saatlerce bekledi.

Anneden farkı var mı bu yaptıklarının?

İyi ki varsınız.

(O şimdi bu yazıyı okuyunca ağlar eminim)

En şeker öğrencilerim Cansu ve Çağlanur.

Biz dışarıya fotoğraf çekmeye çıkarken bizi kapıda yakaladılar.

Ellerinde hediyeler.

İyi ki onlar da var :)

Hediyeler için değil aman yanlış anlaşılmasın.


Rehberim.

Geçen yıl öğretmenler gününde de buna benzer bir fotoğrafımız vardı.

Yemin töreninde de yanımdaydı.

İzindeyim.

2 yıl doldu.

:)


"ilk öğretmenin kimdi senin

kim öğretti alfabeyi.

ABC"

isimli tiyatral komedi oyuncuları toplu olarak...

Çarşamba, Kasım 22, 2006

KUŞLARRRRR....




Edirneyi kuşlar istila etti bu gün.
Yüzlercesi, belki daha fazla, ne kadar abartmalı bilmiyorum.
Ama çok işte.
Ata Demirer'in Avrupa Yakasında falcı olup "KUŞLARRRRRRRRRR" diye çığlıklar attığı bölüm geldi, korktum sonra güldüm.
Kuşlarrrrrrrrrrrrrrrrrrrrr

Salı, Kasım 21, 2006

Manyetik Rezonans dedikleri...


Hep görürüz yerli dizilerde, türk işi dramlarda.
Filmin ana karakteri feci hastadır, kurtuluşu zor olanlarından.
Doktora gidilir, bir sürü test verilir.
Bu testlerin en işkencevari olanı MR dır. (halk arasında EMAR, açılımı "manyetik rezonans")
Fırına benzeyen bir yere doğru tepside yatar pozisyonda gönderilir hastamız, yüzünde de mutlaka mahzun bir ifade olacak, kaçınılmaz.
Hep izlerdik bunları, inanırdık inanmazdık ayrı.
Başa gelince anlıyorsun durumun fenalığını.
Bir gün öncesinden başladı bende sıkıntı.
İlaç aldığım eczacı bile "offf çok zor çekilir MR" deyince başlamıştı bende "çektirmesem mi acaba?" lar.
Radyoloji koridorlarında yürümeye başlayınca içimdeki mengenenin uyguladığı güç arttı her adımda.
Kalabalık bir salon.
Neyse ki her hastanın yanında 2 kişi var en az.
O kadar destek lazım yani, anlayın artık.
Çabucak eriyor o kalabalık.
Sıra bende.
Adım okunuyor.
Tıpış tıpış içeri.
Çizmeler çıkmalıymış ve metal ne varsa.
Tamam.
Uzandığın yer bir tepsi, başka ifadesi yok.
İçine girdiğim yere bakamadım.
Gözler kapalı, MR deneyimi olanlardan öyle duymuştum.
İşe yaradı.
İçeri girince açtım gözlerimi.
Ama sadece beyazlık var.
Baş sabitlendiği için nerde olduğunu anlayamıyorsun.
Intern uyarmıştı, çok gürültü olacak diye ama bu kadarını tahmin etmemiştim.
Nasıl anlatılır, neye benzetilir.
Elektro müzik gibi, sevenler düşünebilirler.
Ama biraz pahalı bir konser olabilir bu.
Tempo da tutamıyorsun haliyle.
Baş sabit olacak çünkü, emir büyük yerden. Yoksa baştan başlar bu çile.
Sonlara doğru zaman kavramı gitti bende.
Son 2 dakikada elimdeki ikaz topunu sıkmamak için zor tuttum kendimi.
Boğuluyorsun, feci bir sıcak.
Bir süre sonra iyice saçmalığa sarıp tepsi hareket ediyor gibi hissetmeye başladım.
Neyse ki 15 dakika sürdü sadece.
Tepsi gerçekten harekete geçti ve ohhhh dışardayım.
Kafesten kurtuluyorum.
Ama sesler hala kulağımda.
Intern "iyi misin?" diye soruyor, hiçbir fikrim yok ne halde olduğum hakkında.
Sarsılmış görünüyor olmalıyım ki "Yavaş" diyor ben kalkarken.
Yalpalayabilirim o elektrodan sonra.
Geçmiş olsun bana ve MR dan gelen geçen herkese.
:)

Perşembe, Kasım 16, 2006

TAŞRADA TİYATRO :)






Çok beklenir taşra kentlerde tiyatro.
Şanslıysa ayda bir ziyaret edilir, sponsor kuruluş bulursa tabii.
Bu yüzden seçme şansı yoktur.
Ne sunulursa onu alır taşrada tiyatro seven kişi.
Ankara'da okurken farkında değilmişiz.
Giderdik ama gerektiği kadar değil.
Şimdi hani diyorum "Keşke olsa da haftada bir gitsek"
Söz tutulmaz belki ama bir tiyatrosu olsa keşke Edirne'nin de.
Sıradaki oyun Edirne'de VATAN KURTARAN ŞABAN.
Haldun Taner oyunu, güncelleştirilmiş Ankara Ekin Tiyatrosu tarafından.
Keyifliydi, beğendim ben.
En sevdiğim replik "Boşuna beklersin Godot'yu. Godot gelmez, son ona gitmezsen"
Buna benzerdi, tam sözcükleri hatırlamıyorum.
Gidenler sizin yorumlarınız??

Cuma, Kasım 10, 2006

ÇOK ÖZLEDİK

Cuma, Kasım 03, 2006

KAR YAĞDI BÖYLE OLDU :)

Edirne'ye yılın ilk karı yağdı.
Ama biraz göstermelik bu kar.
Az şimdilik.
Geçen yıl da böyle olmuştu.
Önce az, sonra asıl kar gelmişti.
Bekliyoruz
Ailecek evdeler artık.
Kış geldi.



"Kim çıkacak ya bu havada evden!"

web site counters
Expedia Coupon
Locations of visitors to this page