Cuma, Ağustos 25, 2006

Yoldan sonra...

Birkaç gün oldu interrail macerasını bitirip yuvaya döneli.
Fazla geciktirmeden birkaç fotoğraf olsun istedim.
Sanırım ayrı bir interrail blogu açmam gerek.
Anlatacak çok çünkü.
Bunlar olsun başlangıç
İlk trenimiz
Ata'nın evi- Selanik
Doğduğu oda.
Selanik'te bir adaşım var :)

Acropolis gece- Atina Bari sokakları.
İtalyadaki ilk durak liman kenti Bari.
Genelde bir an önce Roma'ya ulaşma aşkına pas geçilir ama görülmeli bence.
Collesium -Roma
(1 saatten fazla sıra bekledikten sonra ancak)
The Tomb of Unknown Soldier - Roma
Bilinmeyen askere bu kadar heybetli bir anıt diken İtalyanların bir de Kubilayları olsa neler yaparlardı diye düşünmeden edemiyor insan
Trevi Çeşmesi-Roma


Pizza Margarita

Döndük :)

Venedik sokakları.
Komşuya çaya köprüden geçmeden gidemezsin bu şehirde
Venedik
San Marco Meydanı.
Tezatlığın fotoğrafı oldu biraz

San Marco meydanında herkes bu halde.

Yiyecek birşeyle çalışıyor bu güvercinler.

Yoksa yüzünüze bakmazlar :)

:)

Python sınır kapısı.

Son frape.

Türk kahvesine 2 saat var

Şu tepelerin ardı vatan :)

Türkiyem Türkiyem Cennetimmmmm

O bilinen köprü. Yarısı bizim yarısı komşunun

Cumartesi, Ağustos 12, 2006


Merhaba..
Pasaport vize, hotel rezervasyonları, feribot saatleri, biletler derken yapılacaklar yapıldı artık ve sıra işin keyifli kısmına geldi.
Planlananları yaşamaya.
Planlandığı gibi olmayacak herşey mutlaka, öylesi güzel zaten.
Yarın akşam 20.00 da hareket.
10 gün içinde burdayım tekrar.
Görüşmek üzere.
:)

Pazartesi, Ağustos 07, 2006

"Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var" demiş yazar...

Hayat öğretiyor.
Özür de yetmiyor bazen...

Pazar, Ağustos 06, 2006

Adımlar başladı...


Çanakkale dönüşü gördüğüm bütün leylekler yerdeydiler, uçmuyorlardı diye Ağustos ayını yolculuksuz geçirmek bana göre değil :)
O onların miskinliği.
Biz elimizden geleni yapalım da yollar tıkalıysa kalırız.
İlk adımı attım İtalya için.
Pasaport aşılması gereken ilk engel.
Sabahın 9'unda "Yabancılar ve Pasaport Bürosu" (Tam olarak böyle olmayabilir.) kapısındayım.
İlk gelen benim.
O kadar hevesliyim yani, daha nasıl anlatılır.
:)
Memurlar geliyor teker teker.
Hatta Amirleri de geliyor.
Trajikomik durum oluşmaya başlıyor.
Anahtar yok çünkü.
Herkes kaldırıma birer birer oturmaya başlıyor.
Tüm memurlar amir de dahil bayan.
Benden başka başvuru yapmaya gelen bir doktor var, o da bayan.
"Bütün kızlar toplandık" durumu tamamen.
Geyiğini de yaptık zaten sonuna kadar.
:)
Memurlarla geyik arasında benim pasaport ve kimliği verip ön başvurumu da yaptım daha kapıda.
İşi garantiye aldım.

Emniyet, vergi dairesi, tekrar emniyet.
Kendisinin de kobul ettiği gibi "ters" polis memuru sayesinde
bir de okula gitmem gerekti görev yeri belgesi için .
Aslında eski pasaportta yazıyor, sadece yenilenecek.
"Mesleğinizi boş bırakırım ya da başka birşey yazarım" diyor.
"Tamam, driver yazın diyecektim", ama yuttum.
("Ben biraz ters bir memurum. Öyle söylersiniz müdürünüze")
Ben birşey demedim.
Sessizlik = Aynı fikirdelik
Meğer bizim okulda öğrencisi varmış.
Yani velimiz.
Bu hoşuma gitti.
Seneye ders dağılımı değişirse görüşeceğiz :))
Bakalım ben nasıl bir öğretmenim.
"Ters" miyim mesela?
Bakacağız...
:)
Boynumuz kıldan ince pasaport lazım.
Okula yollandık o sıcakta.
Neyse ki yakın.
Okul kalabalık.
Bir aralık bulup çıktıları alıyoruz bilgisayardan,
müdür onayını alıyorum.
Müdür selam söylüyor hatırlayınca memuru.
Tekrar emniyete dönüyorum.
Görev yeri belgesiyle birlikte müdürün selamını teslim ediyorum.
Artık tamam herşey.
"Tamam hocam, yorduk sizi, yarın 5'te alırsınız." diyor memur.
Yarın 5'te uğruyorsun, imzaya çıkmadığını öğreniyorsun.
Bu sıcakta oraya kadar boşuna gittiğine mi yan, yarın tekrar gelmek zorunda olmana mı?
Pazartesi yapılan başvuru gecikmeyle sonuçlandı.
Pasapart tamam, sıra vizede.

Cuma, Ağustos 04, 2006

Tavsiye :)


Ağustos ayı sıcak geçecek, kavrulacak derken uzmanlar;
benim dışarıda yapacak işim olmadan dışarı çıkmadığımdan,
Ağustos yolculuklarım da şimdilik askıdayken
yapılacak en iyi iş evde kitap okumak şimdilik.
İnci Aral'ın tüm kitaplarını sipariş etmiştim ama tarz, konu, anlatım hep aynı olunca
ve arka arkaya okununca romanlardaki
tüm karakterler birbirine girince bıraktım İnci Aral'ı.
Aralıklarla okunmalı onun romanları.
Doz aşımı oldu galiba.
----
Doz aşımı sonrası yeni sipariş kitapları arasından
Beşpeşe çok iyi geldi.
Duymuşsunuzdur mutlaka, ben kaçırmışım.
5 yazar birbiri ardına yazmışlar.
Böyle kitaplar çok, toplama şiir ya da öyküler.
Beşpeşe'nin farkı 5 yazarın öykülerinin kurgularının ortak olması.
Şöyle ki: Murathan Mungan işin en zor kısmını üstlenip
romanın ilk cümlesiyle başlayor.
Sonra Faruk Ulay alıyor kalemi.
Mungan'ın yazdıklarını okuyor ve devam ettiriyor.
Yeni karakterler ekleniyor bu arada.
Ulay'dan sonra Elif Şafak'ın sırası.
Ben bu bölümdeyim.
Dili biraz farklı.
Yani bazı cümlelerin üzerinden geçmek gerekiyor,
tam ayrımına varabilmek için.
Celil Oker ve Pınar Kür ile devam edecek roman.
İkisini de okumadım daha önce.
Bu kitabın en büyük güzelliği bu zaten.
Aynı anda 5 yazarla tanışıyorsun.
Tarzını sevdiysen diğer kitaplarına hücum edebilirsin.
Beşpeşe'nin tasarımı da çok farklı, alıştığımız kitaplardan.
Kitap kapağına dokununca farklı olduğunu anlıyorsun, daha içine bakmadan.
Sayfalar çok ince.
Sadece sağ sayfalar basılmış, sol sayfada sadece sayfa numarası var.
10 dakikada "Oooo, ne kadar çok okumuşum" gibi bir mutluluk yaşatıyor insana.
Tek yön basıldığı için uzanırken okumak kolay, hiç kıpırdamadan okunabiliyor.
(Test edildi tarafımdan.)
"Şimdi bir kitap için bu kadar laf edilir mi?" denirse haklıdır sözün sahibi.
Tavsiye ettim ve sustum
:)
web site counters
Expedia Coupon
Locations of visitors to this page